Bu genelgede, partili belediyelerin iftar çadirlarina geçen yila kadar astiklari ve parti adini tasiyan yafta ve tabelalarin bundan böyle asilmamasi ihtar ediliyor. Gerekçe olarak da, AKP ile ilgili son açilan kapatma davasinda Yargitay Bassavcisi'nin bu tür propaganda harcamalarini, dini siyasete alet etme konusunda kanit, saymis olmasi gösterilmis. Anlasilan "bin nasihatten anlamayanlar, bir musibetten" anlar olmuslar! Ne var ki, yakin geçmise baktigimizda, sözde "degistik" diyenlerin, buna benzer takiyeci (oldugundan ayri görünme) tutumlarini sürdüreceklerini söylemek de, haksizlik olmaz. Böyle düsündügüm için her yil bu ayda, ayni anilarimi yineliyorum. Kendimce sorunun özüne içtenlikli bir yorum getirmeye çalisiyorum: "Bunda yoksul isen, anda yücesin," bu deyis bir ilahi misraidir. Hani mevlithanlar camilerde hep bir agizdan okurlar ya, iste onlardan birinin bir satiri. Anlami açildiginda, "Bu dünyada yoksul isen, öbür dünyada her varligin olacak" demektir. Ramazan ayi Müslümanlarin oruç tutma ayidir. Bu ay ibadetin en yogun yapildigi bir ay olarak da algilanir. Ramazanda, günde kilinan namazlarin ve namazlardaki rekâtin (secdeye gitmek dâhil, ayakta dua okunan durus) sayisi olagan namazlara göre çok fazladir. Örnegin, teravih namazi 33 rekâttir. Islam'in diger dört sartina oranla, 7 yasinda baslanan orucun çocukluk ve gençlik çaginda çok daha yaygin ve inançla uygulandigi bir gerçektir. Bir anlamda digerlerinin bireyselligine karsin ramazan ve oruç dinimizin toplumsal denebilecek bir ibadet kosuludur.
Eskilerde, Ramazan gecelerini hiç uyumaksizin sabaha kadar ibadetle geçirenler çogunlukta idi. Elbette ertesi gün is-güç yoktu. Hatta daha eskilerde, Istanbul'da esnafin bir kismi dükkânini hiç açmaz ya da birkaç saat açarmis. Hâlâ Anadolu kentlerinde is saatlerini oruç düzenine göre ayarlayan yerler vardir. Son yillarda ise, AKP iktidari ile birlikte her yil, Arap ülkelerini andiran baskilarin yayginlastigi açikça görülüyor. Oruç tutsun tutmasin, Ramazan ayinda dini kurallara aykiri davranmak, çogu yerde cesaret ister hale geldi. (Ankara Büyüksehir Belediyesi içki satisini engellemek için gece ekipleri kurdu -gazete haberi 5 Eylül 2008-)
Benim çocuklugumda, Ramazanda iftardan sonra her aksam ayri bir camide teravih namazi kilmak çok güzel bir heyecandi. Amasya, Istanbul'dan sonra Bursa ile birlikte Osmanli'nin dini kültür ve egitim merkezlerinden biridir. O kadar çok ibadet yeri vardir ki, istenirse 30 gün Ramazan baska bir camide namaz kilinabilir. Eskiden, bir baska özelligi de sehrin en güzel mevlithanlarinin, olusturduklari ilahi gruplari ile her aksam degisik bir camide olmalariydi. Ben de, arkadaslarimla gittikleri camileri izler, teravih namazini orada kilardik. Çakirin Abdullah ve arkadaslari, degisik makamlarda okuduklari ilahilerle bizi bu dünyadan sanki alip götürürlerdi. Kisik sesle de olsa temposuna uygun vücut hareketleri ile onlara eslik etmek en büyük coskumuzdu: "Bunda yoksul isen anda yücesin", Bu küçük deyis, inançli ruhlara "dünyada katlanacagi ezikligin ve yoksullugun karsiligi olarak, cennette mutlaka zenginlige kavusacagi umudunu" vaat ediyordu!
Bunlari yazarken bu kez, geçen ay Konya'daki Kuran kursu patlamasinda canini yitiren bir kiz çocugumuzun, "kizim sehit oldu" diyerek inancina siginan babasinin yüzü gözümün önüne geldi. O ve diger babalarin, annelerin duygularini anlamaya çalisiyorum. Bir adim daha atiyor, yukarilara bakiyorum hemen aklima, laikligi "ibadet serbestligi" diye saptiran politikacilarin bazilari ve "benim ülkemde Müslüman çogunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yasiyor" diyen Disisleri Bakanlari takiliyor. Anlamaya çalismiyorum, onlari suçluyorum. Çünkü gerçegi bildikleri halde, politik kariyerlerinin gücü haline getirdikleri kendi aile ve yakin çevre baskilarinin aci sonuçlari karsisinda, sorumluluklarinin ezikligini bile duymaz durumdalar.
Egitildikleri çocukluk ve gençlik ortamini onlardan daha yogun yasayan biri olarak, içtenlikle aktardigim o gerçekleri, kizginlik duyarak da olsa,"hikâye" sayarak da olsa, okusunlar isterim. Sözde, inançlara saygili geçinen birçok aydinimiz gibi onlari da, yeniden bir kez daha düsündürecegimi saniyorum. Gelecek kusaklara karsi sorumlulugu olanlarin, ilkel hesaplara karsi çok daha yürekli ve dürüst olmalari ve politik hirslarini yenebilmeleri gerekir. Yoksuldan aldiginiz oylarin hesabini "anda" degil "bunda", kendi ülkenizde ve o yoksul ölmeden vermek zorundasiniz. Hem de, iftar çadirinda sadaka diye degil, alin terinin karsiligi olarak hak ettigini vererek. |