Basta Diyarbakir olmak üzere, Güneydogu'da yasanan kanli olaylardan sonra MHP Genel Baskani'nin tavri ve söyledikleri için, 'yangina körükle gitmek' denir. DTP Genel Baskani'nin Diyarbakir Belediyesi önünde sergiledigi tutum ise, tam popülist bir kiskirtmadir. Halka karsi demokratik sorumluluk tasiyor olsalardi, 2007 seçimlerini dogru okur ve ders alirlardi. Tersine, ellerindeki belediyeleri kaybetme korkusuna kapildiklari için siddeti tirmandirarak, halki etnik duygularina esir etmek istedikleri anlasiliyor. Ne yazik ki, daha çok aci çekecek olanin yine bölge halki olacagini bildikleri halde!
Sonuçta, bir süredir göreceli olsa da; terörü Kürt sorunundan ayirarak yok etmeye çalisan sivil siyasal devleti, yerini bütünüyle güvenlik güçlerine birakmaya mecbur ettiler. Ankara'dan bakildiginda ise, parti baskanlarinin 1990'larin ikinci yarisindaki gibi, tirmanan teröre karsi Türk halkinin gösterdigi heyecanli tepkiyi yerel seçim hesaplariyla oya dönüstürme yarisinda olduklari görünüyor.
Ayri irk, din, mezhep ve düsünce içinde olanlari bir arada baris içinde ve hukuk kurallari ile yönetebilmek, demokrasinin olmazsa olmaz ön kosuludur. Türk halkinin ayrilikçilik karsisindaki duyarliligi son çeyrek yüzyilda bütün zamanlara oranla çok yükselmistir. Ayrilikçi baskaldirinin üstesinden gelebilmek için verilen ugrasinin karsiligi, düne kadar yitirilen 30 binin üstünde Türkiye Cumhuriyeti yurttasinin canidir. Dünyanin her yerinde geçmiste ve bugün yasanan din ve mezhep çatismalari, etnik çatismalarla ayni niteliktedir ve sonuçta siddet içerir.
Ingiltere'de IRA'nin siddete yönelmesinin gerekçesi dinseldir. Ispanya'da ETA'ninki ise etnik ayriliktir. Uluslararasi boyuta çikan El Kaide, sözde Islami cihat adina din kardesinin canini almaya devam ediyor. Dolayisiyla dünyanin neresinde din, mezhep ve etnik ayrilikçi çatisma olduysa ve varsa, onun karsisinda olmasi gereken devletin ve toplumun durusu insani, ahlâki olmak ve hukuk içinde kalmak zorundadir. Halen çevremizdeki demokrasi disi çogu ülkede oldugu gibi, devlete yaranmak için; ayrilikçi örgütlerin üzerine (bir zamanlar Avrupa'nin ortasinda oldugu gibi) hukuk disi yöntemlerle ve asiri güç kullanarak gitmek; sonuç getirmedigi gibi, kamusal güveni ve yurttaslik dayanismasini zayiflatmaktadir.
Aci gerçek o ki, kitle psikolojisi bu olaylar karsisinda çogu zaman hukuk disi uygulamalari ve hatta devlet adina siddet kullanimini alkislamistir. Oy hesabi yapan çirkin politikaci, kitlenin bu iyi niyetli heyecanini ve duyarliligini hep kullanmistir. Politikacinin bu egilime kapilmasi, ödün veya destek vermesi, toplumu her zaman geri götürmüstür. Tarihte örnekleri çok görülen bu popülist (kitle yardakçiligi) hastalik, en demokrat ülkeleri bile etkisi altina alabilmistir. Milliyetçi sosyalist Hitler ile fasist Mussolini'nin dünyayi kana bulayan ve milyonlarca insan canina mal olan politikalarina Alman ve Italyan halklari cosku ile güç vermistir. 1950'lerde ABD'deki McCarthyism'in soykirim bayragini milyonlar siritarak omuzlamistir. Kitlelerin bu psiko-sosyal yapisini, bir anlamda ortak kitle ruhunu irdeleyen bilimsel arastirmalar; halklarin din, mezhep ve etnik duygusalliklarinin, çogu zaman önüne geçilmez birikimlere ulastigini göstermistir.
Türkiye'nin içinde ve sinirlarinda var olan Kürt gerçegi, Ikinci Dünya Savasi'ndan bu yana hep ayrilikçi siyasal politikanin etkisi altindadir. PKK'nin, hedefini terörle elde etmek için yola çiktiginda, 'eski eskiyalardan bir yenisi' sanilmasinin yanilgi oldugu, çok geç anlasilmisti. Bugün yurdun diger yörelerinde iç içe yasayan Kürt kökenli yurttasin tamaminin ve bölgede yasayanlarin çogunun, ayrilikçi baskiya boyun egmedigi bir gerçektir. Öte yandan, terörü tirmandiranlarin ve kökenlerini ayrilikçi amaçlari için öne çikaran politikacilarin; kiskirtici söz ve eylemleri ile halki ayrismaya götürmek istedigi de çok açiktir.
Anadolu'nun bin yillik tarihi her türlü ayrilikçi savasin içinden geliyor. Öyle olmasina karsin bu tarih, 21. yüzyilin basinda Türkiye'yi, hedefi olan çagdas uygarlik düzeyinin esigine getirmistir. 2008 yilinda ülkeyi 'yurtta ve dünyada baris' anlayisi ile yönetme yetkisi tasiyanlar, halki 'siddetin kitle ruhuna' ve 'popülizm kurbani politikacilara' asla teslim etmemelidirler.
|