Yazdırma tarihi : 15.01.2025

Erdogan hiçbir zaman 'önemli' olamayacak

Tarih: 26.01.2009 17:41:58


Bir partinin yerel seçim öncesi ekonomik kriz dolayisiyla oy desteginin düsmesini durdurmak için Gazze'yi ve Ergenekon'u tirmandirdigi yadsinamaz. Anlasilan 29 Mart'a kadar gündemden çikmamasi için Basbakan bütün zekâsini bu iki konuya adamis durumda.
 


Kapatilma korkusuna kapildigi günlerde yargiyla girdigi kavga, sanki hafizasindan silinmis, gitmis. Simdi de "yargiyla yürütme iç içe" diyecek kadar yargiyi sahiplenmeye çalisiyor.

Demirel, partisinin günlük küçük yararlari için söz degistirdiginde "dün dündür, bugün de bugün" dedigine yillarca pisman oldu. Çünkü hiç de hak etmedigi halde üzerine olumsuz bir sifat olarak öylesine yapisti kaldi ki, hâlâ katildigi toplantilarda sorgulaniyor. Simdi Basbakan Erdogan, devletin önemli zararlari pahasina da olsa ara sira degil, günde birkaç kez söz, fikir ve karar degistiriyor.

Bir süre sonra o da siradan yurttas oldugunda Demirel gibi mahcup edilir mi derseniz, ben sanmiyorum. Nedeni, o hiçbir zaman Demirel gibi kalici bir "önemli" olamadi ve olmayacak da. Bakmayin simdilerde öyle içerde disarida televizyon ekranlarindan hiç düsmedigine. Hükümetinden bir seyler bekleyen çevreler, disarida da Türkiye Cumhuriyeti'nin gücüne siginmak isteyenler, elbette bir baskasini degil Basbakan'i arayacaklar. Ama iktidardan gidince, cumhurbaskanligindan yillar sonra Demirel'in Israil-Filistin barisi için kurulan bes kisilik Mitchell komisyonuna çagrildigi gibi Tayyip Erdogan'in da bir yerlerde akla gelecegini kimse beklemesin.

Iste su günlerde yasanan toplumsal histerinin asil nedeni de budur. Özellikle demokrasiyi bütün kurum ve kurallari ile özümseyememis ülkelerde halk karsilasilan agir bunalimlarda, kulagini çevirecegi bir ses ve basvuracagi bir güvenilir akil yani bir nirengi noktasi arar. 2000 krizinde görüldü ki, biz artik o kiratta devlet adami çikaramaz haldeyiz. Çok eskiye gitmeden, kimilerimiz elestirse de Demirel, Ecevit, Özal ve Erdal Inönü bu kimligi gösterebildiler.

Beklenirdi ki, gelistikçe toplum kisilerin yerine kurumlari koymus olsun, parlamento, üst yargi kurumlari, sivil toplum örgütleri ve bilim dünyasi gibi. Kitaplar demokrasinin vazgeçilmez kurumlarinin basinda seçilmis meclisleri sayar. Ancak bunun gerçek olmasi için önce partilerin kendi içinde demokrasiyi benimsemis olmasi gerekir. Son yirmi yildir hemen bütün partilerin halkin önüne getirdigi milletvekili adaylarini genel baskanlar tayin ediyor. Yine 12 Eylül 1980 sonrasi kurulan yasal yapilanmalari yüzünden, Anayasa Mahkemesi'nden tutun da YÖK'e, TRT'ye, birçok vakif ve dernege kadar bagimsiz ve tarafsiz olmasi gereken kamusal kurumlarin hemen tamami iktidar partisinin etkisi altina girdi.

Sade yurttasin kafasinin karismis olmasi dogaldir. Ama akli basinda ve kendisini ciddiye alan hiçbir aydinin bu günlere neden ve nasil gelindigini uzun uzadiya tartismasini, sözgelimi bir Avrupali meslektasina anlatabilecegini sanmiyorum. Bu ülkedeki her akli basinda "adam gibi adamin", her seyi gözünün önünde izleyerek yasamis olmasi gerekir. Ne var ki, hâlâ yukarida bir yerde bir üst sorumlusu ve üst yetkilisi var gibi davranmayi sürdürüyoruz. Görüldü ki, politikacisi da generali de kanaat önderleri de, aydini da yazari-çizeri de ve hatta bilim adami da Susurluk'tan bile yeterince ders alamamisiz.
Yine de sanat, kültür, spor, is ve çalisma yasaminda son yillarda ortaya koydugu basarilar, dilerim genç kusagin bu gidisi degistireceginin ve halkin yüzünü güldüreceginin müjdesidir.




Haber NO: 527

Kategori: Vatan Gazetesi