Elbette bölgelere ve hatta illere göre bakildiginda yerine göre diger etmenlerin de agirligini görmek mümkün. Güneydogu'da Basbakan'in propagandaya dönük harcamalarina karsin etnik nedenlerin agir bastigi açikça görüldü. Büyük kentlerde mahalle baskisina karsi tepkinin yükseldigi savi yadsinamaz. Ayrica sahil kentleri ve Trakya'da daha çok AKP'nin asiri dinci dayatmasina karsi bir protestodan söz edilebilir.
Seçim sonrasi yapilan ilk anketlerde AKP'deki düsüsün hizlandigi görülüyor. Basbakanin kendisini Ankara'nin disina atmasinin nedeni, yenilgiyi bir türlü hazmedememis olmasidir. Artik ne yaparsa yapsin, R. T. Erdogan'in bu gerileme korkusundan kurtulamayacagi belli oluyor. Issizlik basta halkin ekonomik sikintilarinin sanilanin tersine artarak sürecek olmasi da, AKP hükümetini gündemi degistirmeye zorluyor. Obama'nin gelisinden yararlanarak yaymak istedikleri iyimserlik, Ermenistan kapisi yüzünden ters tepmis durumda. 12. Ergenekon dalgasi, kendi partisi ve hükümeti içinden bile tepkiye neden oldu. IMF'nin isi agirdan almasi da, is çevrelerindeki karamsarligi körüklemise benziyor.
Bu tablo, basta halk, her düzeyde kurum ve kurulusun, zor dönemlerde güvenecegi ve gözünü dikecegi bir nirengi noktasinin (toplumun kulagini verecegi bir liderligin) yoklugunun göstergesidir. En önemli konularda, nerede ise herkes ayri telden çalmaktadir. Cumhurbaskani'nin söylediginin, Basbakan iki saat sonra tam tersini açiklamaktadir. Merkez Bankasi Baskani ile ekonomiden sorumlu bakanlar ayri telden çaliyorlar. Genelkurmay Baskani iki saat boyunca kimi konularda seyirci, kimlerinde serzenisçi olmayi yegler konusmaktadir. Yargida, yukaridan asagi kendi içinde sinsi ve uzlasmaz bir güven bunalimi yasanmaktadir. Yargitay onursal baskani Selçuk, "A'dan Z'ye yarginin siyasallastigini" söylemektedir. Üniversiteler iki kampa bölünmüs ve YÖK ile tam bir karsitlik içinde. Kimi liberaller bu durumdan pek hosnut havada. Onlara göre bu tablo demokrasi yolunda bir ilerleme. Çogu aydin ise geçmiste görülmedik ölçüde tedirginlik yasiyor. Birçok alanda ve konuda açikça ikiye bölünmüslük var.
Üstelik 1950'den beri yasanan tartismalarin ya da çatismalarin özünde siyasal, ideolojik ve sosyo-politik gerekçeler vardi. Bunlar da açikça biliniyordu. 1960 öncesi baskici iktidar ile muhalifleri arasinda demokrasi ve hukuk devleti savasimi baslica nedendi. 1970'lerde sag sol ideolojik bir çatisma ortamindan geçildi. 1980'lerde 12 Eylül'cülerin özgürlükleri kisitlayici ve insan haklari ihlallerine karsi mücadele verildi. 1990'lar, küresellesme yanlisi asiri kapitalist rant pesinde kosanlarin karsisinda halktan yana yeni sosyal demokrat yollar arayisi ile geçti. 2000'de patlayan kriz, ABD destegindeki ilimli Islamcilarin politik iktidarlarini güçlendirmesine yaradi. 2007 genel seçimine kadar yükselen bu gidisin karsisinda, özellikle sosyal demokrat siyaset tarafinda halkin umudunu yesertecek degisimler yaratilamadi. Ancak, iki yildir tirmanan ayrismanin ve karsitligin nedenleri artik ne idealler, ne ilkeler, ne de siyasal ayriliklar! Ilkel bir partizan hesaplasmanin toplumun üzerine kara bulut gibi çökmüs oldugu kaygisi, dört bir yani sarmis durumda.
2007'nin sonbaharinda ABD'den kaynaklanan ekonomik çöküs teget geçmek söyle dursun, Türkiye ekonomisini tam kalbinden vurdu. 29 Mart seçim sonuçlari iste bu nedenle zamanla daha dogru yorumlanacaktir. Henüz kapitalizm kendine yeni bir yol bulamadi. Krizin bizim gibi ülkelerde en az 2 yil daha sürecegi kesin. Böyle giderse AKP'nin, ilk seçimde tek basina hükümet kuramayacagi tahminleri gerçekçi görülüyor. Daha bir ay dolmadan yapilan anketlerdeki düsüs, AKP'yi bir erken seçimi düsünmeye zorlayabilir. Kulagi kesik deneyimli politikacilar 2010 sonbaharini isaret ediyor. Bu nedenle, geçmiste nirengi noktasinda olan büyükler, R. T. Erdogan'a bel baglayan is çevrelerinin, kamu yönetiminin ve son günlerde yetkilerini astiklari söylenen kurum temsilcilerinin gelecek hesaplarini buna göre yapmalarini ögütlüyor.
|