Söhret deyince, genellikle akla cinsellikle karisik yildizlar, artizler(!) gelir. Oysa bakin bilgin Bertrand Russell ne diyor: "Genellikle san söhret diyebilecegimiz seyle ilgili baska güdüler de vardir; güç tutkusu, kendini begenmislik ve rekabet. Bunlarin politikada çok önemli rol oynadigi su götürmez. Eger politikanin yasami çekilmez hale getirmesini istemiyorsak bu san söhret güdüleri dizginlenmeli."
Bu yaklasim, hemen Hitler'i, Stalin'i, 1950'lerin ABD'li McCarty'sini ve hatta Saddam'lari, Berlusconi'leri çagristiriyor. Tam benziyor mu bilemiyorum, bana Enver Pasa'yi da animsatti. Elbette günümüzde içimizden, daha küçük boylarda Kamer Genç'i, Mustafa Sarigül'ü, Erkan Mumcu'yu ve de Bülent Arinç'i da sayabilirsiniz. Onlar gibiler, ancak bizim gibi görmezligi genis toplumlarda çikarlarini sürdürebilirler.
Politika disinda ünlü olmakla, ülkesine yararli olanlardan söz edilebilir. Yazar Haluk Sahin'e göre: "Bilgi Çagi'nda ülkelerin en önemli kaynaginin insan oldugu sik sik söyleniyor. Insan sermayesini ölçmenin çesitli yollari var. Bunlardan birisi, o ülkeden, artik küresel bir köye dönmüs olan dünyanin 'star'lari arasina katilanlarin, ansiklopedilerine ismini yazdiranlarin sayisi... Türkiye bu açidan yakin tarihlere kadar yerkürenin tasrali ülkelerinden birisiydi. Son zamanlarda bu zinciri zorluyor, Orhan Pamuk, Süreyya Ayhan, Tarkan gibi evrensel söhretler yaratiyor."
Bunlari, özellikle Bülent Arinç'in milletvekilligi ile içine girdigi dünyasinda, söhret tutkusunun kendisine, partisine ve ülkeye nelere sebep oldugu ilgimi çektigi için yaziyorum. Ilk yilinda, Basbakan Erbakan'la beraberken kendini göstermek için meclis kürsüsünde yaptigi milli görüsün kökten dinci ideologlugunun taniklarindanim. Bilgiç üslûbuyla kendini özellikle laik demokratlarin ve bazi duyarli kesimlerin boy hedefi yapmayi basarmisti. Erbakan Hoca yasaklandiginda yeni partinin basina geçebilse idi, bu gün R. T. Erdogan'in AKP'si yoktu. Beceremeyince kapagi Tayip Bey'in yanina atti. Son günlerde her gittigi yerde Genel Baskani ile ilgili aglama rolleri ile söhretine duygusallik katmayi da basardi.
Gelin görün ki, ülkenin gündemine artik yerlesen gerginlik ve ayrisma politikasina, iktidar cenahindan büyük oranda neden olan politikaci da o oldu. Bas örtüsünü degil türbani, Meclis Baskani oldugu ilk hafta Cumhurbaskani Sezer'le takisarak içinden çikilmaz bir ayrisma konusu haline getirdi. Daha sonra "gelin su lâikligi yeniden tanimlayalim" önerisi, köprülerin atilmasina neden oldu. Bu çikislarindan rahatsiz olan Basbakan Abant toplantisinda "toplum tabani hazir degil" diyerek, bir süre uzaklastirmak için Meclis Baskanligina Köksal Toptan'i getirdi. Yine gündemden çikmamak için tepki çeken asiri çikislari sürdü. Basbakan Yardimcisi oldugu bu yeni dönemde hemen her sahnede yine o var. En son AKP'nin politik bunalimi tirmandiran açilimi için "Kürt açilimi riske deger" dedi. Oysa CHP Genel Baskani "ne istediginizi açiklayin" derken Basbakan, "biz böyle bir ad takmiyoruz, bu demokrasi açilimidir" diyor.
Denecek ki, bu denli önemli politik gelismeler, süreçler, birkaç kisinin siradan tutkulari ile açiklanamaz. Dogrudur elbette. Ancak, lütfen hem tarihi iyi okuyun hem de hangi ülkede oldugunuzu akil disi birakmayin.
--------------------------------------------------------------------------------
|