Halk zaten artik hiç kimseye inanmiyor. Önem verdigi, güvendigi kisiler de, kurumlar da eriyip gittiler. Internet yazarliginda herhalde dünya sampiyonuyuz. Aklina esen bilgisayarinin basina geçtiginde, kendisini “bir ve tek bilen” saniyor. TV ekranlarinda bagiran çagiran ve pervasizca suçlayan, yargilayan bol sayida yildiz yorumcu var. Tarafini belirlemis ayni yildizlar, ekranlari kimseye birakmiyor. Ve bu “curcuna”ya da, “demokrasimiz güçleniyor”, “millet iradesi vesayetten kurtuluyor” deniyor.
Bu gibiler, gittikçe çirkinlesiyor. Halk zaten isin ayirtinda; Reyting ugruna, herkesin bir faturasi oldugunu, kimlerin daha ne süre satilmaya devam edecegini merak ediyor. Er, ya da geç bir gün gelir bu halk, faturayi kime çikaracagini bilir. Sabir tasi gibi…Aslinda AKP’ye verilen oyun yüzde 90’ni üç seçimdir, sirf “as ve isi” için sandiga gidiyor. Hatta o kadar ki, hani basbakan “halk bu oyu bize Anayasayi degistirin” diye verdi derken bile, kendisin de inanmadigi yüzünden okunuyordu.
Dünyanin hiçbir gelismis demokrasisinde böyle bir “medya garabeti” yok. Sayisiz televizyon, binlerce gazete, dergi ve yüz binlerce (belki milyonu asti) yazar-çizer, uzman yorumcu. Sonuçta kötü para iyi parayi kovar misali, dagarcigi dolu olan okumus-yazmislar, sosyologlar ve siyaset bilimcileri bir kenara itildiler. Nereden geldikleri ve kimin hesabina çalistiklari bilinmeyen bir sürü geveze, yorumcu adi altinda politika pazarinin tüccari oldular. Her aksam yorgun-argin evine dönen yurttasimiz, Digitürk’e parasi yetmedigi için artik maç yerine, parti amigolarinin çigirtkanligiyla karninin sisini indiriyor.
Halkin en güvendigi kurumlari, kisileri yermek, yargilamak ve de cezalandirmak, yeni yetme söhret hastalari için gösteri firsati oldu. Sonunda, en deneyimli sanilan yazarlarimiz, yorumcularimiz bile, ezile büzüle günah çikararak reyting yarisinda havlu attilar. Daha da tehlikelisi, hani kitaplar öyle yazar ya, “partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlari ve siyasi aktörleridir” diye. Artik bizde hiç öyle degil. Demokrasimizin vazgeçilmez bir tek unsuru ve aktörü var, o da Basbakanimiz R.T.Erdogan’dir. Çünkü 12 Haziran 2011’de yüzde 50 oyu, AKP almadi, Recep Tayyip Erdogan aldi!
Bakmayin “ustayim” dedigine, Basbakan daha Istanbul’a belediye baskani olmadan, Kasimpasa’daki top sahasindan beri “Reis”ti.. Simdi artik O, her seyin ve herkesin Reisi. En sade yurttastan, Anayasa Mahkemesi Baskanina; Merkez Bankasi kapicisindan, Baskanina; Temel Egitimdeki Türkçe ögretmeninden, YÖK Baskanina ve Erbasindan Genel Kurmay Baskanina kadar 73 Milyon, “Her seyi ve Herkesi en iyi basbakan biler, çünkü Milli Irade Onu, kendi adina 4 yilligina mutlak yetkili vekil seçmistir” demek, durumdadir!
Akli yerinde özsaygili kalemler, yazarligi birakiyor. Geçen hafta “CHP bu durumda ana muhalif olsa, ne yazar. Ne Basbakanin ne halkin öyle bir ihtiyaci var artik” diye, yazmistim. Içtenlikle sunu itiraf etmeliyim, “bu yazdiklarimi da ne diye yaziyorum”. Ben de o sözünü ettigim milyonlarca gevezeden biriyim artik, ne farkim var Kütahyali’dan, sundan bundan….
Ilk bilinçli politika deneyimim, 1954 seçimidir. O gün bu gün, elimden geldigince halkimin, ülkemin sorunlarini, kusagimin toplumsal ve ulusal kosullanmasi içinde ve herkes gibi dert etmeyi kisiligimin geregi saydim. Bunu yaparken, Iktisat Fakültesinde hocamiz Ömer Lütfi Barkan’in dagarcigimiza soktugu su bilimsel varsayimi aklimdan hiç çikarmadim; “Toplumsal olaylari yorumlarken su iki soruyla baslayacaksiniz, nerde ve ne zaman olmus”…. Iste son yillarda o Milyonlara varan her yastan ve bastan aydinimizin, politikacimizin, yazarimizin, çizerimizin olaylara böyle bakmadigini ve dolaysiyla halki yanilttigini kimse yadsiyamaz. Elbette, 10 yildir Basbakansaniz (yeminli amigosuysaniz) ve bir yetmez iki on yil daha basta kalmak hirsindaysaniz, zaten böyle bilime, ilime göre bakmaniz gerekmez! Hiç yoksa su aksamlari televizyonlarda boy gösteren, o adinda Prof., Doçent, uzman gibi takisi olanlar, Cumhuriyet dönemi resmi ideolojilerinin disinda kalan Ord. Prof. Barkan’in kitaplarini bulup, okusunlar.
|