Bunun için de, son günlerde çok konusulan “tüzük degisikligini” yerel seçim ötesine birakmasi gerektigini yazdim. Bu görüsüme karsi, bazi arkadaslarimdan elestiri aldim. Varsayimlarina dayali soyut gerekçelerinde hakli olabilirler. Ancak israrla önerimi sürdürecegim;
1973 seçimi, “Umudumuz” Ecevit’in genel baskan olarak ilk seçimidir. Ben de o seçimde, DPT’den ayrilip Ismet Pasa zamanindaki tüzüge göre parti meclisinin (PM) karariyla CHP üyesi ve milletvekili oldum. Bülent Ecevit’in Basbakan benim de Bayindirlik Bakani oldugum, Kibris Baris Harekâtinin kararini alan CHP-MSP Koalisyonu bozulunca, Ecevit parti içine döndü ve Aralik 1974’te kurultaya gidildi. Tüzük degisikligiyle ilk kez, 14 kisilik Merkez Yönetim Kurulu'na (MYK) girdigim o kurultayda tanistim. O tarihten sonra, Baykal harekâtinin basladigi 1976 Kurultayinda Ecevit yine tüzük degisikligi yapti ve Parti Meclisini kaldirdi. Parti, tek organ olarak, kurultaydan seçilen 22 kisilik MYK ile yönetilmeye baslandi.
12 Eylül darbesine kadar CHP’de yükselen parti içi politik tartismalarin tamami göstermelik olarak hep tüzük üzerinden oldu. Hatta 1979’da, tüzügü degistirip yeniden PM kurmak için Ecevit’e karsi diger parti içi muhaliflerin de destegi ile Baykalcilar (ben PM listemizin genel sekreter adayiydim), “olaganüstü kurultay” çagrisi yaptik. Az bir oy farkiyla kaybettik.
Sosyal Demokrat Halkçi Parti'de (SHP), Erdal Inönü’ye karsi verilen genel baskanlik kavgalarinda da seklen hep tüzük tartismasi yasanmistir. 1992’de CHP yeniden açildigindan, 1999’da meclis disinda kalana kadar süren mücadelede, hiç kimse tüzükten sikâyet etmedi. Edemedi, çünkü partiye tam anlamiyla hâkim olan, benim de içinde oldugum Baykalcilar, karsitlarini sildi süpürdü.
Baykal’in istifasi sonrasi yönetime gelen Altan Öymen-Tarhan Erdem ikilisi, geçmiste partinin basina gelenlerin agirlikli olarak tüzükten kaynaklandigini düsünerek (sanarak), köklü bir yapilanmaya giristiler. Ilk is, elbette “tüzük degistirmek” ti(!). Bütün ayrintilariyla o 25 yili yasayan bir partili olarak özellikle Tarhan Erdem’e, sorunlarin hiçbir sekilde tüzükle ilgisi olmadigini anlatmaya çok ugrastim. Daha öncesini bir yana birakirsak, 12 Eylül sonrasi ve darbecilerin degistirdigi partiler yasasiyla artik CHP’nin de, bir kurumsal yapisi kalmadigini, her seyin insan kaynakli oldugu gerçegini kimse kabul etmedi. Çünkü aslinda onlar da, partiye hâkim olmak için tüzügü degistirmek hesabindaydilar. Bütün üyeleri silip, en bastan yazmaya giristiler. Üstelik basaramadilar ve beklenmeyen bir erken zamanda partiyi bir kez daha Baykal’a teslim ettiler.
Animsatmak gerekir, Türkiye’de Özal’la baslayan küresellesme sürecinde, demokrasinin vazgeçilmezi artik partiler degil, liderlerdir. CHP’de de öyle oldu. 2010 Mayis Kurultayi'na 15 gün kala hiç kimse CHP’de genel baskan degisebilecegini rüyasinda bile göremezdi. O güne kadar yine hiç kimse, “suç tüzükte, degisse Kiliçdaroglu hemen genel baskan olur” demeyi, aklinin kösesinden geçirmezdi. Gerçekte de daha 1974’ten, Mayis 2010’a kadar parti içi demokrasi adim adim yok edilirken genel baskanlarin elindeki silah, tüzük degildi. Tanidigim en büyük hukukçu ve politikacilarin basinda Turan Hoca (Günes) gelir; “Oglum yasa-masa, tüzük-müzük geçin bunlari, sen kafalara bak, kafaya koymaya görsün lider, hepsini çignemenin yolunu bulur” derdi. Ilkeli ve inançli bir sosyal demokrat olan Çatalca eski Belediye Baskan Firat Aykut Baskan Kiliçdaroglu’na yazdigi açik mektupta sunu söylüyor, “Seçmen program ve tüzükten önce güven duyabilecegi siyasetçi aramaktadir”. Baykal son iki seçiminde kazanan adaylarin yüzde 90’ini atadi. Kiliçdaroglu ne yapti. O da yüzde 95’ini…
Tüzügü degistirdiginizin ertesi günü parti içi demokrasinin gelecegini, örnegin gelecek belediye baskani adaylarinin önseçimle belirlenecegini sananlarin, samimi ama saf olduklarina inanirim. Parti içi demokrasiyi tüzük degistirerek gerçeklestiremezsiniz. Sanal çözümlere kimse bel baglamasin. Yerini koruma hesabinda olanlarla “tüzükle” basa çikamazsiniz. Parti içi demokrasiyi ve öylece partinin basarisini özleyen ilkeli partililerin ilk görevi, tüzük nasil olursa olsun, mahalle delegesi seçiminden baslayarak her kademede, cesaretle elini tasin altina koymasiyla baslar. Inançli bir sabir içinde, özgüvenle çalismaktan baska bir seçenek olmadigini herkes bilmeli ve kabullenmelidir.
|