Sorumlulari konusundaki ayrisma da beton duvarlara dönüstü. Kürt açilimini, “terörü sonlandiracagiz” diyerek ortaya çikan AKP Hükümetiydi, daha dogrusu Basbakan Erdogan idi. Ancak, “demokratiklesme” diyerek, ilk adiminda ondan daha çok sahiplenen DTP oldu. Öyleyse ne oldu da, “açilim” daha açilmadan kapandi. Yerine “Imrali F Tipi Cezaevi” açildi. Sokaklarda bombalar patladi, alevler yükseldi. AKP Hükümeti, “açilimi” açtigina, açacagina bin pisman oldu. DTP de, “Açilim bitti, bittttiii” diye, sanki sevinç gösterilerine yöneldi. ( O tarihteki Es Baskan Emine Ayna bunlari söylerken agzi kulaklarina varircasina gülüyordu.)
Olaylarin o duruma gelmesinin herkese göre ayri bir nedeni var. Muhalefete göre baslica neden ve sorumlu iktidar, daha dogrusu Basbakan. AKP ve yandaslar ise her zamanki gibi muhalefeti suçlama yolunu seçti. Basbakana göre muhalefet 40 yillik sorunu çözmeye yardimci olmak yerine, konuyu iktidari yipratma firsati olarak kullanma sorumsuzluguna girdi. DTP ise ortami basindan beri Imrali’nin muhatap alinmasi için firsat saydi. Dolayisiyla halk ne açilimi, ne nereye gidildigini, ne de kimin nereye götürmeye çalistigini anladi. Her televizyon kanalina göre baska açidan gördügü, duydugu karsisinda kimileri, korku, kimileri saskinlik, kimileri de sinsi bir beklenti içine girdi.
Kisa geçmisten alindiginda, ABD isgali sonrasi Irak’in kuzeyindeki gelismeler Güneydogu’daki iç sorunu, eskiye göre hem artirdi hem de degistirdi. Sonunda Barzani, Kürdistan Bölgesi Baskani olarak Türkiye'de de kabul gördü. Türkiye'nin bu kabulünün altinda, Kuzey Irak’ta PKK'nin tasfiyesi için bölgede bir Kürt devletinin o veya bu sekilde taninmasi ve isbirligi yapilmasinin bir gerçek oldugu anlayisi vardi. Aslinda, federe veya bagimsiz böyle bir devletin Irak'in geldigi parçalanma asamasinda gerçeklesebilmesinin en somut dayanagi bölgenin ekonomik güce sahip olmasidir. Petrol basta, Kuzey Irak'in ekonomik gücü olmasaydi yalnizca etnik ve ulusalci nedenlerle, bunu basarmasi düsünülemezdi. Tarihi dogru okuyanlar için, Osmanli'nin özellikle Balkanlar’daki gerilemesi ve Misaki Milli hudutlarinda bir cumhuriyete dönüsmesindeki asil neden, ekonomik ve mali gerçeklerdir.
Demirel ile Ecevit basta, iktidar sorumlulugu alan liderler, iç politika hesabiyla dillerinden düsürmedikleri etnik ve milliyetçi söylemlerine karsin, bu gerçegi hep bildiler ve geregini yapmaya çalistilar. Ceylanpinar Devlet Üretme Çiftliginden baslayan ve yillarca toprak reformu tartismalariyla süren, Atatürk Baraji ve GAP projesiyle somutlasan diger bütüncül ekonomik uygulamalar, hep bu dogru politikanin somut göstergesidir. Bu gerçegi, terörü araç olarak kullanan ayrilikçilar ve sorunu etnik demokratik hak diye öne çikaran yöre politikacilari herkesten iyi bilir. Böyle olsa da, tartismayi irk kimligi üzerinden, sürdürmeyi görev saymaktalar. Akli eren en üst düzey askerlerin bazen söyledikleri de, hep bu gerçek olmustur.
Bölgenin ekonomisinin ülke paralelinde gelismemesinin nedeni, kaynak kitligi degildir. Sorun; 1970'lerde, Dogu ve Güneydogu için özel bir kalkinma plani yapilmasi konusundaki mücadelenin içinden gelen biri olarak söyleyebilirim ki, ülke yönetiminde sorumluluk alan herkes gibi benim de gördügüm, "inançli ve kararli bir liderlik" eksikligidir. Ülke bütünlügünü tartisilir olmaktan çikarmak için, kalkinmayi istikrarli bir sekilde sürdürmek ve ülke gelirinin yurt düzeyinde ve yurttaslar arasinda olabildigince adil bölüsülmesini saglamak gerekir. Sürüp gitmekte olan sorunlarin ve tartismalarin çogu bu gerçegin yansimasidir. Bu açidan artik is isten geçmis midir? Küreselcilere sorarsaniz, “evet”!
|