Meclise ilk girdigim yil, 1950 sonrasi tarihimizin en girift sorunuyla karsilastik. Hâlâ uluslararasi iliskilerimizi etkilemeye devam eden Kibris Baris Harekâti'nin kararini veren 1974’teki Ecevit hükümetinde bakandim. R.T.Erdogan’in, sayesinde buralara geldigi Erbakan Hocanin Milli Selamet Partisi (MSP) ile CHP’nin o koalisyon hükümetinin Disisleri Bakani da Turan Günes’ti. AKP iktidari öncesi, Mesut Yilmaz, Erdal Inönü, Murat Karayalçin, Hikmet Çetin, Deniz Baykal, Ismail Cem gibi Genel Baskanlik düzeyinde deneyimli politikacilar bu görevi üstlendiler. 2007’de Cumhurbaskani olana dek, Abdullah Gül de, AKP hükümetlerinin Disisleri Bakaniydi.
Ya milletvekili ya da parti yöneticisi olarak 1973’den bu yana, dis iliskilerimizdeki olaylara olabildigince sorumlu ve az karismayi yegledim. Çünkü dis politikada yapilan hatanin, faturasinin çok agir oldugunu en yakindan ögrenmistim. Sorumlu yere geldiginizde verilen ilk ögüt, dis iliskilerde eylemden daha önce agizdan çikan sözün, sonucu belirledigiydi. O nedenle gelismis ülkelerde oldugu gibi cumhuriyet döneminin hemen tüm disisleri bakanlari her zaman, basbakandan sonra kabinenin çoklukla ikinci etkili politikacisi olmustur. Yine o nedenle de bir degisiklik sirasinda, o partinin basbakan adayi gücünde ve niteliginde görülmüslerdir. Yine öyle oldugu için AKP’nin cumhurbaskani adayi disisleri bakani Abdullah Gül olmustur.
Son üç aydir yasanan sorunlar açikça gösterdi ki, Ahmet Davutoglu Basbakanin yani sira her konuda en etkin ve sorumlu bir rol üstlenmis durumda. Sizdiranlara göre, AKP içinde de ciddi rahatsizlik yaratan bu tavri, Davutoglu’nun bu tutumunun, “görevinin üstüne çikan, biraz da isgüzar” kisiliginden kaynaklaniyor. MIT Müstesarinin bu göreve getirilmesi ve tartisilan gizli(!) müzakerelerin düsünce ve eylem yol haritasinin onla ilgili oldugu söylentisi de var.
Aksehir gibi Konya’mizin Taskent’i de, tarihimiz boyunca dünya görüsü yüksek, sagduyulu ve aydin kafali insan çikarmakla taninir. Bogaziçi Üniversitemiz de, gelismis ülke bilim kuruluslari arasinda seçkin bir yere geldi. Göreve basladigi ilk aylarda, iç ve dis kamuoyundan, partilerden, konunun uzmani yazili ve görsel medya çevresinden ciddi bir destek aldi. Bütün bunlara karsin, Disisleri Bakani Ahmet Davutoglu daha bir yilini doldurmadan dis islerde “sifir sorun” derken, dista da, içte de sorun yaratir duruma geldi. Nedeni ise çok gizli degil; Ilki, yükselme ve öne çikma hirsi, bilgi ve becerisinin çok üstünde. Oysa politikada ve devlet yönetiminde yeterince deneyimli degil. Basarili görenler var! Evet, R.T. Erdogan’in gözüne girmeyi çok erken basardigi bir gerçek. Basbakanin, “her konuda tek bilen benim” demeye basladigi 2007 seçim sonrasi, “danisman” adi altinda, “akil-fikir” veren degil, Basbakanindan aldigi emirleri tekrar eden bir Ahmet Davutoglu’na ihtiyaci vardi. O da bu firsati herkesten önce gördü denebilir.
Yazimi, Bertrand Russell’in bir bilgece uyarisini yinelemekle bitiriyorum; "Genellikle san söhret diyebilecegimiz seyle ilgili baska güdüler de vardir; güç tutkusu, kendini begenmislik, isgüzarlik ve rekabet. Bunlarin politikada çok önemli rol oynadigi su götürmez. Eger politikanin yasami çekilmez hale getirmesini istemiyorsak bu san söhret güdüleri dizginlenmeli."
|