Yazdırma tarihi : 15.01.2025

Baskanlik yolundaki Basbakan!

Tarih: 4.02.2013 09:03:14


Basbakanin Katar ziyaretiyle ilgili olarak bir CHP Milletvekili, “Suriye siginmacilari için para istemeye gitti” dedi.
 


Katar Emiri Seyh Hamed bin Halife es-Sani ile görüsmeye giderken, elbette Basbakan Recep Tayyip Erdogan’in dosyasinda bu baslik da vardi. Ancak, Türkiye’nin asil amaci, sadece siginmacilar için degil, Suriye politikasi yüzünden basta Araplar olmak üzere Müslüman komsularimizdan kesilen ekonomik ve mali destegi ikame etmekti.
Arap Bahari, Tunus’ta çiçek açtigindan beri Suriye olayina dek, Türkiye Müslüman ülkelerin hepsi için “model ülke” gösteriliyordu. Nedeni, seksen yillik laik demokrasi deneyimini, basariyla sürdürebilmis olmasiydi. Ama daha önemlisi, kurtulus savasindan çikmis yoksul bir halkin, giristigi ekonomik kalkinma savasiminda, dünyanin ilk 20 ülkesi arasina girmeyi basarabilmesidir.
Politik ve idari kadrolar su gerçegi çok iyi bilirler; Türkiye’nin degismeyen iki hedefi vardir; Birisi “demokratiklesme”, digeri de ekonomik kalkinmadir. Üstelik bunlar alt alta degil, iç içedir. Bu gerçek, dis iliskilerde de belirleyici olmustur. Daha 1960’larin basinda o zamanki adiyla Avrupa Ekonomik Toplulugu (AET), simdiki Avrupa Birligine (AB) üyelik konusunun yasamsal nedeni de, demokratiklesme ve kalkinma yolunda hiz kazanmaktir.
1980’lerde dünyayi saran küresellesme gerçegi öncesi, kalkinmak isteyen gelismemis ve gelismekte olan ülkelerin yol haritasi, “ithal ikamesine” dayaniyordu. Hala tartisilsa da Türkiye bu gün ulastigi alt yapi ve sanayilesme düzeyini, bu uygulamaya borçludur. Ulasim, iletisim, agir ve stratejik sanayiler, enerjiye ve insan kaynaklarina kamunun ayirdigi kaynak sayesinde, ülkenin üretim ve hizmet kapasitesi, AB ekonomisiyle rekabet edebilir olmustur. Dis açiga karsin, ihracatta bugünkü düzeye ulasilmasinda üretim, hizmet ve yetismis insan gücü açisindan geçmis birikimin katkisini kimse yadsiyamaz. Ancak dün oldugu gibi bu gün de dis kaynak gereksinimi artarak sürüyor.
2008’de ABD’de patlaya küresel mali krizle birlikte Türkiye’nin içine girdigi sorunlarin basinda, yine dis kaynak ihtiyaci ve borçlanma vardi. Bu dönemde Türkiye iki firsati iyi kullandi; Kriz yüzünden batiya dogru azalan ihracat açigi, çevre komsu ülkelerin artan talebiyle kapatildi. Digeri de, Londra basta Avrupa finans piyasalardaki bunalim dolaysiyla, Irak, Suriye basta olmak üzere petrol zengini Müslüman komsularin tasarrufu dogrudan ya da dolayli Türkiye’ye yöneldi. Bu katki, küresel krizin birçok gelismis ülkeye oranla çok daha az kayipla atlatilmasini sagladi.
Iki yil önce, “komsularla sifir sorun” dendiginde, gerçek olabilecegi beklentisi yaygindi. Öyleyse, ne oldu da bu kadar kisa sürede tam tersi duruma gelindi! Katar ve Suudi Arabistan disinda çevremizde, neden sorunsuz hiç bir ülke kalmadi? Davos’ta, “Van Minüt” çikisiyla Arap gençliginin kahramani olan R.T.Erdogan, niçin Israil’le kavgali Araplarla karsi karsiya geldi! Üstelik Türkiye’nin dis ilisiklilerinde geçmise bakildiginda, komsu ülkelerle yasanan sorunlu dönemlerin hiç birinde, o ülke liderleriyle bu denli kisisel suçlamalar yasanmamisti.
Bu, kanli ve acili olaylara neden olan durumu, Basbakan R.T.Erdogan’in kisisel saplantilarina, önyargilarina ve duygusalligina baglayanlar var; Son yarim yüzyilda, Türkiye'de seçilmis sekiz basbakan görev yapti. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Mesut Yilmaz, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdogan. Parti üst yönetiminde ve mecliste oldugum için bu sürecin hep içinde oldum. Erdogan’dan öncekiler, özellikle dis iliskilerde söylem ve eylemlerinde son derece titiz, dikkatli ve tutarliydilar. Ulusal yarar ve çikar söz konusu oldugunda, hiçbir zaman ilkel oy hesapçisi degildiler. Yeri geldiginde çok cesur, gerektiginde yumusak olabildiler. Iktidardayken, her zaman sogukkanli, muhaliflerine karsi saygili, halka hosgörülü olmaya çalistilar. Tartisma ortaminda hazirlikli, bilinçli ve donanimli olmaya özen gösterdiler. Sorunlu konularda uzun erimli ve sabirli bir özgüven içinde oldular. Ne var ki, 2007 seçiminden bu yana Basbakan Erdogan'da, bu niteliklere, sifatlara ve yaklasimlara benzer bir söylem ve eylem görülmez oldu.
Her parti gibi AKP'de oy yitirecek. Elbette R.T.Erdogan da gidecek. Halkimiz kendi sesini ve kokusunu aldigi politikaciya hep sahip çikmistir. Bunun yakin geçmisteki en çarpici iki örnegi, Demirel ile Ecevit'tir. Halk her ikisini de kendinden bilip, benimsedigini göstermek istercesine birine “Çoban Sülü”, digerine “Karaoglan” demistir. 2002’de de, as ve is derdindeki kitleler Kasimpasali R.T.Erdogan’i kendinden bilmisti(!). Halklar sabirlidir. Günü geldiginde sesini çok iyi yükseltir. Ve bu halk her zaman oldugu gibi yarinlarda yine, milyonlara varan is pesindeki ogluna, kizina sahip çikacak bir yeni “Kendinden”i bulma yürekliligini gösterir.



Haber NO: 815

Kategori: Vatan Gazetesi