Arap gençliginin kahramani olma sevdasina tutulan Basbakan R. T. Erdogan, hemen bütün Arap yönetimleriyle ipleri koparmis durumda. Tunus’ta demokrasi bahari çiçek açtiginda da, bati kapitalizminin kiskirtmasina kapilarak “örnek önder” olmaya heveslenmisti! Misir’da henüz yeni baslayan “darbeler” döneminin ilk perdesine karsi tepkisi, Basbakanimiz'in hayallerinin suya düstügünü gösteriyor. O yüzden de, sanki kendisine yapilmis gibi içine sindirememenin sinirliligi içinde, Mançali Sövalye Don Kisot rolünü üstlendi! Ancak, ne aci ki, yaninda Sancho Panza’si bile yok.
Önce, 2009’da Türkiye ve AKP iktidari ne durumdaydi bir bakalim; Kasim 2000’de patlayan krizin asilmasi için kendisini yok etme pahasina, DSPMHP-ANAP koalisyonunun Basbakani Bülent Ecevit’in aldigi önlemler sayesinde, ekonomi iki yil içinde istikrara kavusmustu. Bu gün hâlâ birçok gelismis ülkeye oranla istikrar sürüyorsa, basta Merkez Bankasi'nin özerkligini saglayan yasa, mali konularda 2001’de alinan yapisal önlemlerin sonucudur. 2009’a kadar geçen yedi yilda, dis iliskilerimizde ise daha çok bu ekonomik gidisata bagli olarak çok önemli ve olumlu gelismeler oldu. Altini çizmek gerekir ki, 2007’de Çankaya’ya çikana dek, Basbakan Erdogan’in yaninda Disisleri Bakani olarak bugünkü Cumhurbaskanimiz Abdullah Gül vardi. Avrupa Birligi (AB) ile iliskiler yoluna girmis, demokratiklesme amaçli uyum yasalari meclisten arka arkaya çikarilmis ve 2005’te üyelik müzakereleri yeniden baslamisti.
Basbakani adina Bakan Ahmet Davutoglu, dis politikamizin ana ilkesinin “çevremizle sifir sorun” olacagini açikladigi 2007’nin sonunda, Suriye basta tüm çevre komsularimizla ve AB, ABD, Rusya, Israil ve hatta Ermenistan dâhil, büyük küçük tüm ülkelerle Türkiyemiz, dostluk ve karsilikli yarar iliskisi içindeydi. Osmanli’dan beri, dis politikada Ingiltere’yle bile boy ölçüsen düzeyde kadrosu ve deneyimi olan Türkiye Cumhuriyeti'nin bir Basbakani, hangi ciddi amaç için Israil’in, hem de Nobel Baris Ödüllü ve kadim Türkiye dostu Cumhurbaskani Simon Peres’e efelenir? Bugün hâlâ siyasette ve devlet yönetiminde biraz deneyimi olan hiç kimse anlayabilmis degil. Marmara Gemisi olayini da yan yana koysak bile, tek amacinin Hamas yanlisi gençlere yaranmak oldugu söylenemez. Basbakanimiz'in 2007 seçiminden sonra, artik kimseye borcu ve ihtiyaci kalmadigi için daha çocukluk yillarinda bilinçaltina yerlestirilen ideallerini, yasama geçirme yoluna girdigi düsünülebilir.
2013’te, basbakanliginin onuncu yilinda geldigi asama su ki, Basbakan Erdogan’in barisik oldugu ve güvendigi, ne bir Orta Dogu ve Arap ve ne de Batili lider kaldi. Yetmedigi gibi Birlesmis Milletler (BM), AB gibi uluslararasi kurum ve kuruluslarla da kavgali. Bence bu cesareti iki gerçekten aliyor; Birincisi 1950’den beri genç kusaklarin demokratiklesme ugrunda verdigi mücadelenin sonucu, halkimizin ulastigi siyasal bilinç. Ikincisi de, altmis yildir sanayilesmek (kalkinmak) için Menderes’ten bu yana basta Demirel, cumhuriyet hükümetleri basbakanlarinin beceri ve basarilari sayesinde üzerine oturdugu ekonomik ve mali temellerin saglamligi. Dolaysiyla, dis-iç, günlük politik olaylar üzerine duygusal(!) hedef ve amaçlari için söyledigi her sözünün arkasinda, anayasayi degistirebilirse “baskan”, yoksa “cumhurbaskani” olmak için çogunluk oyu hesabi var. Onun bütün ustaligi, gündem degistirmekte artik. Haftalik, hatta günlük yasiyor. Nasil olsa karsisinda disine dokunur bir muhalefet yok inancinda. Zaten, görsel ve yazili medyayi istedigince kullaniyor. Yararina gitmedigini gördügünde, gündeme yeni bir konu getiriyor. Yenisi yoksa eskilerden birini isitiyor; iste en son, “anayasanin 48 maddesi”, hemen ertesi gün “üniversiteye de polis” gibi tartisma basliklari. Elbette hiç degismeyen asil gündemi, laik demokratik çagdas yasami degistirmek. Asla vazgeçmeyecegi büyük hayali ise, “dindar nesil yetistirmek”. Ancak, Gezi olaylarinda görüldü ki, artik yalniz kaldi. Yaninda Gül de yok Arinç da. O kadar ki, sonunda hiç istemedigi halde, Gökçek’le, Bulut’a muhtaç oldu!
|