Yeter ki, HDP, daha dogrusu Baskan Selahattin Demirtas baraji geçebilsin. Toplumsal yasami, kisilerin degil de, olaylarin belirledigini, kuramsal olarak biliyoruz. Ancak, yine de kisa ve hatta orta zaman araliklarinda, bazilarinin(!), iyi ya da kötü sonuçlarda payi oldugu da bir gerçek; Karl Marx gibi, Adolf Hitler gibi, Mao Çe Tung gibi, Nelson Mandela gibi ve bizim inandigimiz M.K. Atatürk gibi. Ama unutmayalim ki, kendini öyle zannedenler, yani "ben de olaylara hükmederim" diyen niceleri de gelip geçtiler. Içerden ve yakin çevremizden, sizin hemen akliniza gelen böyleleri olmustur. Benim aklima gelen ve bu yaziyi yazmamin nedeni, ABD ve Fransa basta gelismis bazi ülkelerde, Belediye Baskanligindan, devletin basina geçen örnekler oldu: ABD eski baskani Bill Clinton bir eyalet valiliginden Baskanliga tirmandi. Genel olarak, basarili oldugu kabul edilir. Ancak, ne ABD'nin ne de dünyanin bu günlere gelisinde bir etkisi olmustur. Fransa'nin iz birakmis cumhurbaskanlarindan Jacgues Chirac da, Paris Belediye Baskanligi yapan bir politikaciydi. Bu gün Fransizlar bile yasamlariyla ilgili öneminden söz etmezler. Araplarin kaderini degistirecegini sanan Abdül Nasir'i, bu gün Misir'da bile anan yok. Gelelim bize; Cumhurbaskanimiz R.T.Erdogan, 12 yildir, en yetkili ve sorumlu postlarda oturdugu halde, ülkeyi, (kendi deyisiyle) "Istanbul Belediye Baskani gibi yönetmeye" devam ediyor. Saniyor ve hatta inaniyor ki, Türkiye Cumhuriyeti gibi her bakimdan tarihi bir geçmisi ve deneyimi olan bu devletin yönetimi, onun için Istanbul'u yönetmek gibi bir seydir! Çünkü bizdeki uzun geçmis ona gösteriyor ki, belediye baskani, kenti istedigi gibi yönetmesi için, her türlü siyasal ve sosyal destege sahiptir. Bir anlamda, yetkisi de, sorumlulugu da iki dudaginin arasindadir. Zaten, ne denli büyük olursa olsun, bir "kent yönetimi", sonuçta, kaynaklari kentlinin ihtiyaç duydugu hizmetler için en verimli ve etkin sekilde kullanmaktan ibarettir. Bakiniz, Baskentte AKPli Gökçek, Izmir'de CHP'li Kocaoglu, gerçekte tek yetkili ve etkilidirler. Kisa süre önceden, Adana'da Aytaç Durak, Gaziantep'te Celal Dogan'da öyle animsanir. Basbakanliginin ilk günlerinde sürekli söyledigi gibi R.T.Erdogan bu gün de cumhurbaskanligini, Istanbul Belediye Baskani gibi sürdürmektedir. Bu, aile boyu tek elden ve istedigince yönetme hirsi artik o denli aklini ve duygularini esir almis gözüküyor ki, önünde engel gördügü herkesi tasfiye etmek için vefa, hak, hukuk tanimaz durumda. Kendisi de üç gün önce bir konusmasinda, "Büyük degisimler arkalarinda toplum destegi olan güçlü liderler tarafindan gerçeklestirilebilir*" diyerek, bu gizli niyetini açiklamistir. Birakiniz, muhalefetteki parti baskanlarini, sivil toplum önderlerini, bagimsiz kamusal kurum baskanlarini kuvvetler ayriligina sahip çikmakta direnen makamlari ve hatta kader birligi ettigi, "kardesim" dedigi Abdullah Gül'ü, genel baskanligini borçlu oldugu, düne kadar politikadaki akil hocasi, onun için gözyaslari döken Bülent Arinç'i bile yok sayar hale geldi. Bir ülke yöneticisinin, toplumsal tarih bilgisi kisir ve kisitli olabilir. Basta siyaset sosyolojisi, sosyal bilimlerin tümüne karsi ilgi duymadigi gibi, teolojik düsünce yapisina aykiri oldugu inancinda olabilir. Üstelik aldigi egitim dolaysiyla, laik, uygar (modern) yasama karsi bir husumet besliyor da olabilir. Yine de, bizim gibi henüz demokrasiyi kurumsallastiramamis bir ülke seçmeni gözünde basarili olmasi için halkin ekonomik sorunlarini çözüyor gözükmesi gerekir ve yeterlidir. Iste R.T.Erdogan'in sansi ama yanilgisi burada dügümleniyor. Halkin, geçmisinde hiç yasamadigi bir ekonomik krizin arkasindan, 2002 seçimini kazandi ve iktidara o yüzden geldi. 2011 seçimine kadar da ekonomide, 2000 krizinde basbakan olan Bülent Ecevit'in kendisini sifirlamayi göze alarak aldigi, basta Merkez Bankasinin özerkligi, ekonominin alt yapisini istikrara yönelten 15 yasal önlemin olumlu etkisi sürdü. Son aylardaki anketler, AKP'nin, Cumhurbaskani R.T.Erdogan'in, kendi tipi (!) "Baskan" olmak için istedigi 330 milletvekilini çikaramayacagini gösteriyor. Yine anketlere göre birincil nedeni de, seçmenin asil derdi as ve is konusunda, artik AKP'ye daha dogrusu R.T.Erdogan'a duydugu güveni yitirmekte oldugudur. Cumhurbaskaninin son haftalarda gizleyemedigi telasi, iste bu gerçegi gördügünü ama bir türlü kabullenemedigini gösteriyor. Saniyordu ki, belediye baskanligindaki basarisinin sirri, "aile boyu kisiliginden" kaynaklaniyor. Eline geçirdigi "erisilmez güç" sayesinde de, Çankaya'daki eksik cumhurbaskanligi yasal zeminini, anayasayi degistirerek, "baskanlik" hukuku ile tamamlarsa, 2023 son hedefine (!), tek basina ulasacagina inanmisti! Bu seçim iste bu nedenle, hem AK Saray, hem de Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti için bir dönüm tarihi olacak. Dileriz, ülkenin gelecegini, kisilerin degil, olaylarin belirledigini daha çok zaman yitirmeden, bir kez daha görmüs oluruz. *R.T.E'nin "toplum destegi" dedigi, ona göre "demokrasinin sadece sandik" oldugu, yani "diktatörlük" anlayisidir. |