“benim partim 7 Haziranda 400 milletvekili çikarsaydi, ben de Baskan olsaydim, bu son Daglica olayina kadar uzanan PKK terörü olmazdi” diyor. O’nun, AK Saray’da bu nutku attiginin ertesi günü de, Daglica’da (Oramar’da*) can veren Sehitlerimizin Van Hava Alanindaki tabutlari basinda Basbakan, sanki görevini becerememenin sorumlulugu altinda ezilmis bir bürokrat gibi, iki gözü iki çesme agliyor!
Hemen aklima, Prof. Ahmet Davutoglu’nun zaten, AKP Genel Baskanligini fiilen sürdüren R.T. Erdogan’in danismanlarindan birinden farkli biri olmadigi gerçegi geldi? Ettigi her sözden ve attigi her adimdan, artik kendisinin de bunu kabullendigi açikça görülüyor. Sonra da, daha fazla elestirmenin geregi yok diye düsündüm; Çünkü AK Saraydaki Cumhurbaskani, emrinde 400 milletvekili olmasa da, bir yildir “Baskanlik” yetkisini eline geçirmis durumda. Birakin Basbakani, Meclis Baskanini bile danisman gibi kullanmayi, “sandiktan çikmisliginin” hakki olduguna kendisini de yandaslarini da inandirmis artik.
17 yasindaydim, Kibris’ta Rumlarin adanin tümünü Yunanistan’a baglamak için kurdugu EOKA’nin (Rum milli mücadele örgütü), PKK gibi Türk soydaslarimizi katlettigi olaylara karsi tepkisini göstermek için, o zamanki hükümet, Türkiye’nin her yerinde mitingler düzenledi. Rauf Denktas’tan önceki Türk Cemaati lideri Fazil Küçük’ün de katilimiyla yaptigimiz yürüyüslerde, bir tek sloganimiz vardi: “Kibris Türk’tür, Türk Kalacaktir”. Bu gün 77 yasindayim, Ada’da, Avrupa Birligi (AB) üyesi, bir Kibris Cumhuriyeti (Rumlarin) devleti var, Türk Soydaslarimiz da, birkaç Müslüman dosttan baska kimsenin tanimadigi, Türk askerinin gözetiminde kuzeye sikismis, KKTC ile varlik gösterme savasimi veriyor.
1963’ten beri üyesi olmak için ugrastigimiz AB’nin, önümüze çikardigi en ciddi engellerin basinda, Kibris sorununun çözülmemesi oldugunu, isin içinde olan herkes bilir. O Avrupa’nin,1980’lerin basindan beri, milliyetçi (ayrilikçi) Kürt hareketinin bu günlere gelmesine, basta kaynak ve örgütlenme açisindan ne denli önemli ölçüde alt yapi firsati açtigini, yine bilmesi gereken herkes çok iyi biliyor.
13 yildir en tepeden ülkeyi yöneten bir Politikaci, özellikle çevremizde ve ülkede hizla tirmanan ayrilikçi ve çatismali ortama karsi, halki birlik ve dirlik içinde tutmak için bütün gücünü ve aklini kullanmak yerine, “tek basina ve tek elden vesayeti eline alma hirsina” kapilmis halde. Hadi bizler anlamakta zorlaniyoruz da, O’nu, “Genel Baskan” yapan partinin ilk iki en akilli geçinen kurucusu ve bir zamanlar kader arkadaslari olan Abdullah Gül ve Bülent Arinç, nasil göremediler, ya da gördüler de, O’nun hukuksuz ve orantisiz gücüne niçin ve nasil teslim oldular(!).
Simdi, 7 Haziran’da istedigi sonucu alamayinca, “Emanetçisini” yeni bir seçim denemesine sürdü. 400 milletvekilini eline geçirmek için de, HDP’yi bu kez barajin altina düsürmeye çalisiyor. Bu gözü karalik, hiç kuskum yok ki, “çözüm sürecine” hiçbir zaman inanmamis olan 50 yilin deneyimle PKK Elebaslarina, bildikleri yolu yani terörü tirmandirma firsati verdi. Zaten, Irak’ta ve Suriye’de fiilî duruma gelen bölgesel Kürt devletleri dolaysiyla, politik olarak sözde daha uzak bir tarihe biraktiklari “bir gün kurulacak Bagimsiz Kürdistan” devletinin “kuruculuk” hakkini, onlara birakmamak için “ayrilik” planini öne, yani daha yakin bir tarihe çekmek durumundaydilar.
Iste son Daglica, Igdir ve yayilan bölge acilarinin bence arkasindaki baslica gerçekler. Simdi Ak Saray, bunlari görüp, sorumlulugunu ve yükümlülügünü üstlenmek yerine, yine basta CHP, suçu muhaliflerin üzerine atmak için kamuoyunu yönlendirmeye çalisiyor. Daha tehlikeli olan da, irk milliyetçiligi üzerinden bir baska partiyle girdigi sözlü çatisma yüzünden, tahrike açik dinci ve milliyetçi partizanlar sokaga döküldü. Yakip yikarak sanki bir iç savasin fedaileri haline gelmek hirsi, özellikle genç kalabaliklari sarmis durumda. O nedenle bizim yarim yüz yil önce, Kibris konusunda avazimiz çiktigi kadar bagirmamiza benzer sekilde, “sehitler ölmez, vatan bölünmez” naralariyla, daglari ‘te-miz-le-ye-ce-giz’imizi saniyorlar? Dilerim, sagduyu öne çikar da, daha kanli ve acili günlere gitmeyiz.
(*)1974’de Ecevit-Erbakan Koalisyon Hükümetinin Bayindirlik Bakani olarak, üçü de simdi rahmetli, Kürt kökenli Hakkâri Belediye Baskanim Abdurrahman Keskin, Senatörümüz Naci Cidal ve Milletvekilimiz Mikail Ilçin ile birlikte gittigimde, Daglica’nin asil adinin Oramar oldugunu, ancak dillendirilmesinin bile suç oldugunu, yüzüm kizararak ögrenmistim.
|