Yazdırma tarihi : 15.01.2025

Bu günlerin Hesabini,

Tarih: 20.12.2015 19:00:14


Er ya da Geç, yine Seçmen Soracaktir.
 



Yazima baslarken ilk ilgimi çeken haber, “Israil ile sürpriz yumusama” oldu. Çünkü Rus uçagini düsürmemiz dolaysiyla, uzun süredir yanlis ve tehlikeli giden dis politikamizin, asimetrik iç propaganda yüzünden siradan yurttaslardan gizlenen içyüzü ortaya dökülmeye basladi; O ortama dönük bir önceki yazimda sunlari yazmistim: “Neydi Türkiye Cumhuriyetinin dis iliskilerdeki temel politikasi; ‘yurtta baris, dünyada baris’. Bu gün hala diplomatlarimizin çogunun egitiminde payi olan Prof. Haluk Ülman, bu temel politikayi iki baslikta söyle somutlastirmisti: ‘Dis politikada duygusal düsüncenin, beklentinin ve kararlarin yeri yoktur’, ‘bulundugunuz zaman dilimi içinde, güçlü ülkelerin çikarlarini, kendi çikarlarinizla çatistirmamanin yolunu bulacaksiniz’.”
Bu dogrulara karsin AKP Hükümetlerinin daha dogrusu, dünün Basbakani bu günün “Baskanlik” hirsi içindeki Cumhurbaskaninin, laik demokratik Türkiye Cumhuriyetini, “aile boyu tek elden ve tek basina yönetmek” için uyguladigi, bilinçaltindaki ezberine dayali duygusal politikalari yüzünden, kendisi de, yanina aldigi herkes te, sonunda gerçeklerle karsi karsiya kaldilar. Animsayacaksiniz bu yola çikisinin ilk adimi, 2009’da Davos’ta, Arap dünyasinin liderligine soyundugu, Israil’in Nobel Baris ödüllü Cumhurbaskani Simon Peres’i küçük düsürmek için “van minüt” gösterisiydi.
2009 yerel ve 2011 genel seçiminde bekledigi oyu alamayinca geçirdigi sarsintiyi atlatmak için seçmenin en hassas oldugu iki konuyu tirmandirdi: Birincisi, içerde, “analar artik aglamasin(!)” diyerek, Imrali (PKK) ile “çözüm süreci” görüsmeleri, ikincisi de “insan haklarina sahip çikmak” gerekçesiyle, Suriye’deki “mezhep çatismasina” bulasmak. Bilinçli ama tamamen duygusal bir üslupla ve dille içine sürüklendigi iki sorunun da, güçlü sömürgenlerin ciddi çikar kavgasinin bir parçasi oldugunu anlamamakta hala direniyor. Ne var ki, sonunda, yalin gerçekler sözden, kanli eylemlere dönüstü.
Yaklasan 7 Haziran seçiminin telasina kapilan Ak Saray önce, “çözüm sürecini” dondurdu, beraberinde de Kobani ile Suriye’deki iç savasi bahane ederek, din(mezhep) ve irk duygularini desen söylemini tirmandirdi. Üstelik bunlari, karartma ve saptirma yoluyla, partiler arasi seçim dalasinin ana gündemi haline getirdi. Ona ragmen AKP tek basina hükümet olamadigi halde, muhalefet, özellikle MHP Genel Baskaninin akil disi ve yine asiri milliyetçi duygularla takindigi olumsuz tutum yüzünden, AKP karsisinda güç birligi yapamadi. Su da var; CHP’nin de, AKP’nin uyutma politikasina alet oldugunun ve sonuçta Ak Sarayin yeniden seçim planini kolayca uyguladiginin da altini çizmek gerekir.
Öylece, 1 Kasim seçimlerinde AKP, asiri milliyetçi duygularin etkisindeki seçmen kitlesinin bir anlamda, “titreyip kendisine gelmesini” hedefledi. Üst üste gelen Suruç ve Ankara Gari katliamlariyla, sanki tam bir iktidar bosluguyla karsi karsiya kalan halk, kapildigi korkunun çözümünü tek basina gelebilecek bir partide aramaya zorlandi. Dolaysiyla, muhalefetteki üç partinin içine düstügü liderlik zaafi ve bir araya gelmekteki aczi karsisinda kalan seçmenin tek seçenegi, hem de kerhen, AKP oldu.
Sonuçta, 17-25 Aralik 2014’den bu yana geçen bir yila bakildiginda, yalniz R.T. Erdogan’in AKP’sinin degil, meclisteki dört partinin de, -diyelim liderlik düzeyinde- içerde ve disarda, toplumsal ve siyasal yasamda asla duygusalligin yeri olmadigini hala anlamadiklarini ya da ögrenmediklerini söyleyebiliriz. Bu somut gerçegi, yogun propaganda ve asiri baski altindaki seçmen göremiyor olabilir ama içerde ve disarda sagduyulu herkes artik, açikça görüyor. Bilinsin ki, bu günlerin hesabini, er ya da geç, yine de seçmen soracaktir. Bundan kimsenin kuskusu olmamali.



Haber NO: 961

Kategori: BiGazete