nedeni vardir. Ya halk destegini kaybetme korkusu ile özgüven yitirilmesi. Ya da temel yasalara ve demokratik kurum ve kurallara aykiri karar ve uygulamalarin, seçmen indindeki olumsuz algisini önlemek, saptirmak ve karartmak telasi. Aslinda bu durum, örnegin Türkiye Cumhuriyeti gibi tarih boyu güçlü devlet yapisini korumus; laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan; yüzde 60'i genç 80 milyonluk bir ülkeyi yönetmeyi özümseyememenin yani, yeterli erginlik ve olgunluk düzeyine erisememenin sonucudur.
Biz sosyal demokratlarin,"laiklikten ödün veriyor" diye sirtina 'takunyali' yaftasi vurdugumuz ve su günlerde çok aradigimiz Süleyman Demirel; 12 Mart dolayli darbe öncesi, ülke tarihinde ilk kez karsilasilan silahli terör olaylari karsisinda, sabrini ve serinkanliligini sonuna kadar koruyabilmis bir liderdi. Yüzde ellinin üstünde bir oy’la Basbakan oldugu o yillarda; 68 kusaginin, gençlik örgütlerinin ve güçlü sendikalarin yogun kitlesel gösterileriyle karsi karsiya kaldi. Yasananlarin acili ve olumsuz sonuçlari, siyasal ve toplumsal yakin geçmisimizin ders alinacak sayfalaridir. 'Gezi' benzeri o olaylara karsi hukuk disina çikan, orantisiz güç ve siddet içeren polisiye önlemler almadigi için elestirildiginde Demirel'in söyledigi, "sokaklar yürümekle asinmaz" sözü de, tarih sayfalarinda islakligini koruyor.
1971 yilinda yasal haklari yoktu ama Devlet Tiyatrolari çalisanlari is birakma (grev) yoluna gittiler. Belki de ilk kez perdeler açilmamis, salonlar los ve seyircisiz kalmisti. Dönemin Genel Müdürü Cüneyt Gökçer, Basbakan Demirel'den "Sahneye çikmalari için sanatçilarin zorlanmalarini, hatta cezalandirilmalarini” istemisti. Gazeteciler, "Ne yapacaksiniz" diye sordugunda, Demirel'in sicak bir gülümseme ile "Bu ülkede sanatçilar sonuna kadar özgürdür, hiçbir sey yapmayacagim" dedigi anilardadir. Özel yasami dahil her konuda adiyla, makamiyla ilgili yazili ve görsel basindaki en agir ve en sert yazilari ve sözleri, olgunluk ve özgüven içinde karsiladiginin taniklarindanim.
On üç yillik bir iktidarin, en tepeden bu gün geldigi durum, son yarim yüzyili laik demokratik cumhuriyet sevdasiyla ve halkinin içinde yasayan yurtseverler için, sanki bir kâbus gibi! Avrupa Birligi ölçütlerinde 'ileri demokrasi' vaadiyle yola çikip ama gerçekte, “demokrasi bizim için… yolunda bir araçtir” dedikleri 'hedeflerine(!)' ulasinca, Anayasa Mahkemesi'nin son hak ihlali kararina karsi, Cumhurbaskani'nin “açik ve net söyleyeyim, verdigi karara da uymuyorum, saygi da duymuyorum”, Basbakan'in “Anayasa Mahkemesi yetkisini asmistir”, Adalet Bakani'nin “Bu karar Anayasa ihlalidir” sözleri; demokrasiyi salt sandik sayan ve halkin huzur ve güven içinde yasamasini, insan haklarini ve özgürlükleri tanimayan, hiçe sayan bir anlayisin ifadesidir.
Deneyimli gazeteci Nilgün Cerrahoglu, yine çok deneyimli bir diplomata, yukaridaki sözleri sordugunda, “sonun baslangici” yanitini almis. Hangi(!) sonun baslangici, er ya da geç görecegiz. Ancak ben hep, “her zaman umut vardir” inancinda oldugum için 'Birilerine' naçizane tavsiyem(!), yakin siyasi tarihi dogru okusunlar. Görecekler ki Anadolu Halki sabirlidir, küçümsenmeye, asagilanmaya ve yok sayilmaya gelmez, asla boyun egmez! 'Her seyi kendinden menkul bilenlerden' er ya da geç, hesap soracagindan hiç kimsenin kuskusu olmasin…
|